Agatha Christie 1926 yılında 11 gün boyunca ortadan kaybolmuştu. Ünlü polisiye yazarının bu süreçte başına neler geldiği ise bugüne dek bi...
Agatha Christie 1926 yılında 11 gün boyunca ortadan kaybolmuştu. Ünlü polisiye yazarının bu süreçte başına neler geldiği ise bugüne dek bir sır olarak kalmıştı.
Agatha Christie ölümünden yaklaşık yarım asır sonra bile gizemlere konu olmayı başarıyor. Polisiye edebiyatın kült yazarının 1926 yılında 11 günlüğüne ortadan kaybolduğu bir süreç, zaman içerisinde bir türlü açıklanamamıştı. BBC tarihçisi Lucy Worsley, 96 yıl sonra bu sırra bir açıklık getirmeyi başardı.
İngiliz yazar Agatha Christie, yazdığı onlarca dedektif romanı ve yarattığı ünlü Hercule Poirot karakteriyle biliniyor. Eserleri, bugün hâlâ birçok uyarlamaya konu oluyor ve Christie’nin polisiye edebiyat üzerindeki etkisi devam ediyor.
Ancak yazarın, tıpkı romanlarında olduğu gibi hayatında da aydınlatılamamış bazı gizemler vardı. BBC tarihçisi Lucy Worsley, Agatha Christie’nin 1926’da büyük yankı uyandıran ortadan kaybolma hadisesinin, duygusal travma kaynaklı olduğu, nadir görülen bir psikolojik durumdan kaynaklandığını öne sürdü.
Worsley’ye göre yazar, ortadan kaybolduğu ve neler yaşadığını hatırlamadığı 11 günlük süreçte, bir tür füg durumuna girmişti.
Agatha Christie 11 Günlüğüne Gizemli Bir Şekilde Ortadan Yok Olmuştu
3 Aralık 1926 tarihinde eşiyle tartışan ve birkaç saat sonra Berkshire’daki evinden ortadan kaybolan yazarın arabası, ertesi gün terk edilmiş bir şekilde bulunmuştu.
Agatha Christie’yi bulmak için yüzlerce polis memuru ve 15 bin gönüllü aramalara katılmış ancak sonuç alınamamıştı. Ünlü yazar 14 Aralık 1926’da, evinden yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan York Shire’da ortaya çıktı. Christie, otel kaydını eşinin âşık olduğunu söylediği kadının adı ve soyadıyla (Tressa Neele) yaptırmıştı.
Arama faaliyetlerine Sherlock Holmes karakterinin yaratıcısı, Sir Arthur Conan Doyle da katılmıştı. Doyle, ünlü yazarın izini sürebilmesi için Christie’nin eldivenlerinden birisini bir medyuma vermişti.
Christie, bulunduğu tarihte geçen 11 günlük süreçte neler yaşadığını hiçbir şekilde hatırlamadığını kaydetmişti.
Agatha Christie İntiharı Düşünüyordu, Depresyonu Giderek Kötüleşti
Agatha Christie hakkında bir biyografi çalışması için araştırma yapan Lucy Worsley, BBC History dergisine şunları aktardı:
“11 günlük bu gizemli kayboluş, Agatha Christie’nin hayatındaki en büyük adaletsizlik gibi görünüyor.”
Worsley sözlerine şöyle devam etti:
“1926’da Agatha başarılı bir romancıydı ve kitap yazmak için ağır baskı altındaydı. Annesi o sene öldü ve yazar, şimdilerde depresyon olarak tanımlanabilecek bir sürecin içine girdi.
“Unutkanlık, ağlama hâli, uykusuzluk, normal hayatla baş edememe gibi şikâyetleri vardı. Ruh hâli o kadar kötüleşti ki intiharı düşündü. Sonra da, sanırım füg durumuna girdi.
“Bu, çok nadir bir durum ve normal benliğinizin dışına çıkıp başka bir kişiliği benimsemenize neden oluyor. Böylece mevcut durumunuzda yaşadığınız travmayı düşünmek zorunda kalmıyorsunuz.”
1926 kışında 36 yaşındaki Christie, annesini kaybetmiş ve kocası Albay Archibald Christie’nin bir ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Worsley, bu olayların bir füg durumunu tetikleyecek kadar travmatik olabileceğine inanıyor.
Christie, yaşananlardan birkaç ay sonra kocasına boşanma davası açtı. İki yıl sonra da Sir Max Mallowan ile evlendi. Eski kocası ise, Christie’nin otel odasına kaydolurken ismini kullandığı Tressa Neele ile hayatlarını birleştirdi.
Yazar, daha sonra verdiği röportajda arabayı bilerek çarpmak istediğini ancak son anda bu fikirden vazgeçtiğini kaydetti. Sonrasında araba kullanırken kafasını çarptığını ve artık “Bayan Christie” olmadığını söyledi.
COMMENTS